İNSAN Ve KALEM

insan ve kaleme dair

23 Mart 2015 Pazartesi

,
“Bebeğimi görebilir miyim” dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu... Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.
Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; ağlayarak
“Büyük bir çocuk bana ucube dedi.”
Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. . Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi, her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın” diyordu, ancak aynı zamana yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.
Delikanlının babası, aile doktoruyla oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;
“Hiçbir şey yapılamaz mı?”
diye sordu. Doktor
“Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir”
dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti. Bir gün babası
“Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek . birini bulduk ancak unutma bu bir sır”
dedi. Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı.
Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.

Yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu: .
“Bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım”
“Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası, “fakat anlaşma kesin, şu anda öğrenemezsin, henüz değil..” Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi.
Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi. Hayatının en karanlık . günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu.
“Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu” diye fısıldadı babası”. Ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi? . Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir! Gerçek mutluluk gördüğün şeyde değil, asıl görünmeyen yerdedir. Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!” 
,
Bir gün New-York a bir grup is arkadaşı, yemek molasında dışarıya
çıkar.Gruptan biri, Kızılderilidir. Yolda yürürken insan
kalabalığı,siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve
korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına çırçır böceği
sesinin geldiğini söyleyerek çırçır böceği aramaya baslar.
Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını,
kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder.
Aralarından bir tanesi inanmasa da,onunla aramaya devam eder.
Kızılderili , yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip
eder.Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir
çırçır böceği bulurlar.

Arkadaşı, Kızılderiliye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl
duydun?" diye sorar. Kızılderili ise;bu sesi duymak için insanüstü güçlere
sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek,
arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve
Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar.
Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun
ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder. Kızılderili,
arkadaşına dönerek:
**"Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi
ona göre duyar, görür ve hissedersin." der 

12 Mart 2015 Perşembe

,

Önemli olan; Yere düşmemek değil, yerden kalkmasını bilmektir…
Önemli olan; Hata yapmamak değil, hatalarından ders almaktır…
Önemli olan; Yaşamak değil, yaşamını anlamlı kılabilmektir…
Önemli olan; Nefsine göre değil, nefsini kontrol ederek yaşamaktır…
Önemli olan, Kavga etmek değil, kavgadan sonra barışabilmeyi bilmektir…
Önemli olan, Geçmişine kızmak değil, geçmişinle barışabilmeyi öğrenmektir
Ve Önemli Olan; Kendini Suçlamak Değil, Kendini SEVMEYİ VE AFFETMEYİ ÖĞRENMEKTİR…

,

11 Mart 2015 Çarşamba

,
Bir zamanlar büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın dört eşi varmış. 
Kral en çok dördüncü eşini sever bir dediğini iki etmez her şeyin en güzelini en iyisini ona verirmiş. Kral üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzelliğin bir gün ken... disini terk edebileceğinden korktuğu için onu çok kıskanırüzerine titrermiş.
Kral ikinci eşini de severmiş. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur sorunun çözümünde ona destek verirmiş. 
Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu en çok seven karşılık beklemeden sevensağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen kral bu eşini hiç sevmez ve onunla hiç ilgilenmezmiş. 

Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Yakında öleceğini anladığı ve öldükten sonra yalnız kalmaktan çok korktuğu için eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş. En çok sevdiği dördüncü eşine "Ölüm yolculuğunda bana eşlik etmek ister misin?" diye sorduğunda aldığı yanıt kalbine bir bıçak gibi saplanan kısa ve net "Mümkün değil!" olmuş. "Hayatim boyunca seni sevdim sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?" sorusunu üçüncü eşi "Hayır hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim." diye yanıtlamış ve kral bir kez daha yıkılmış. "Her sorunumda her zaman yanımda olan bana yardim eden sendin. Bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?" sorusuna karşı ikinci esinden "Bu sorunun için bir şey yapamam. Olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım." karşılığını almış.
 Büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olan kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş: "Nereye gidersen git seninle olurum seni takip ederim." "Ah!" diye inlemiş kral; "Keşke bir şansım daha olsaydı..." 
Aslında gerçek Yaşamda hepimiz dört eşliyiz... Dördüncü eşimiz "vücudumuz"! Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir. Üçüncü eşimiz "sahip olduğumuz servet ve statümüz"! Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır. İkinci eşimiz "ailemiz ve dostlarımız"! Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır. Ve birinci eş... "ruhumuz"!

7 Mart 2015 Cumartesi

,
Kanatların varsa düşmezsin.
 Mutluluğun gerçekten memnun olmak olduğunu bilirsen birşeyden yada birşeylerden; üzemez seni başka neden. Mesela.. Özgür bırak içinde ki nefreti, yahut kırgınlıkları. Üfle gitsin. El salla arkasından. Saatlerce düşüneceğin-sorgulayacağın herşeyi bırak kenara. Eğer olmayacağı varsa uğraşma oldurmak için o çok istediklerini bile. Sabretmen gereken her yerde sabret. Özür dilemen gereken yerde kibirlenme. Ve dene.. İnsanları, seni sevenleri. Sevdiklerini.
 İzin ver seni kırmalarına, saymalarına sövmelerine izin ver. İzin ver ki, görebilesin tüm gizlenenleri. Ama sen kimseyi öteleme. Öfkeyle kalkıp zararla oturacağına gülümse. Ne güzel değil mi? Sana zarar veren herşeyi uğurlamak tebessümle. Nefret etmeden, barışla.. Varsa kanatların, düşmezsin.
 Belki uğradığın bütün dallar kırılır, çürür, dökülür ama.. Seni bekleyen bir ağaç daha mutlaka bulursun...