İNSAN Ve KALEM

insan ve kaleme dair

26 Aralık 2014 Cuma

,
Barış Manço Fransa'da bir televizyon kanalının canlı yayınına
konuktur. Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga
geçmektedir. Sürekli, " İşte Türk, yani barbar, vahşi vs... "
demektedir...

Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere 



" Yanınızda kâğıt para var mı? " diye sorar!

Bu soruya spiker şaşırır ve

" Evet var ama n'olacak " der.

Barış Manço ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkartır.

Bu olaydan az önce Barış Manço canlı yayında "Anahtar" adlı şarkısını söylemiştir. Bu şarkının bir bölümü şöyledir:

" Beş Akif- bir Saat Kulesi, iki Kule-bir Fatih, beş Fatih-bir
Mevlana, İki Mevlana-bir Sinan" (Barış Manço / Anahtar şarkısı / Darısı Başınıza Albümü / 1992).

Bu şarkı bir matematik sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o dönemdeki Türk parası olan banknotların arkasında fotoğrafı olan kişilerdir...

Barış Manço spikere sorar:

" Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim? "

Spiker: "General ."

Barış Manço diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar, spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır,

"General, Amiral, "Komutan" Spikerin bu "falanca
General, falanca Amiral, falanca Komutan" cevabından sonra, bu sefer de Barış Manço cebinden Türk paralarını çıkarır...

Barış Manço der ki:

Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoy'dur. Şairdir...

Bu fotoğraftaki kişi Mevlana'dır. Düşünürdür...

Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet'dir. Adaletin sembolüdür...

Bu paradaki kişi ise Atatürk'tür. "Yurtta barış, dünyada barış" diyen kişidir. Bizim paralarımız bunlar. Biz Türkler ince ruhlu,
kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına
şairlerimizin, düşünürlerimizin, bilim adamalarımızın fotoğraflarını bastık...

Siz Fransızlar kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için paralarınızın arkasına hep savaş Adamlarının
fotoğraflarını basmışsınız!" der...

Barış Manço'nun bu müthiş cevabından sonra televizyon yöneticileri Canlı yayını keserler ve spikeri yayından alırlar, başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, yeni spiker Barış Manço'dan ve Türklerden özür diler, programa böylece devam edilir...

''Bir gün ölürsem, öldüğüm günü değil, doğduğum günü hatırlayın"
- Barış Manço . (2 ocak 1943)
,

Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer. 
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır. 
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten 
kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar 
verir. Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser. 
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır. 

Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır! 

Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.
Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir. 

Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz. 
Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın . .
,

Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu. 

Çocuk babasına, - "Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun" diye sordu... 

Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin işin değil" diye cevap verdi. 

Bunun üzerine çocuk "Babacım lütfen, bilmek istiyorum" diye üsteledi.

Adam : - "İllâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevap verdi.

Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diye sordu.

Adam iyice sinirlenip, "Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat" dedi.

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.

Adam sinirli sinirli: - "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder." diye düşündü.

Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı"...

Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı...

Yatağında olan çocuğa, "Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayır" diye cevap verdi...

- "Al bakalım, istediğin 10 . milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi...

Çocuk sevinçle haykırdı, "Teşekkürler babacığım"...

Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı. Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.

Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?...

Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok" diye kızdı...

Çocuk : - "Param vardı ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı;

- "İşte 20 milyon...

- "Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?..."

11 Aralık 2014 Perşembe

,
Zamanın birinde çok akıllı iki kardeş yaşarmış. Etrafındaki ve okuldaki bilgiler kendilerine yetmediğinden, annesi onları, bulundukları beldenin bilge adamına götürmüş.
Kardeşler, bilge adama pek çok sorular sormuşlar ve her defasında kendilerinin tatmin olduğu cevaplar almışlar. Bundan çok memnun olan kardeşler, bir müddet için bilgenin yanında kalıp daha çok şeyler öğrenmek için annelerinden izin istemişler ve bilge adamın yanında kalmışlar.
Bilge adama sorduklarına ve aldıkları cevaplara çok sevinen ve mutlu olan çocuklar bir süre sonra bu işten sıkılmaya başlamışlar. Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım diye düşünmüşler.
Kardeşlerden biri, “Buldum” demiş. “İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım. Avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü? Ölü derse kelebeği bırakacağım, canlı derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabını bilemeyecek!”
Kelebeği ellerinde tutan kardeşlerden biri, kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış ve sormuş…
“Avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü?”
Bilge, uzun uzun çocuğun gözlerinin içine bakmış ve cevaplamış:
“Senin ellerinde evladım, senin ellerinde…
Aşkınız…
Geleceğiniz…
Gençliğiniz…
Hayatınız…
Her şeyiniz…
Huzurunuz…
Mutluluğunuz…
Sizin ellerinizde…”
,
Bir zamanlar uzak diyarların birinde çok sevilen, adaletli, bilge bir kral tarafından yönetilen bir ülke varmış. Kralın bilgeliği dilden dile dolaşır, başka başka ülkelerden insanlar sorularının yanıtlarını bulmak için bilge krala gelirlermiş.
Bir gün krala genç bir adam gelmiş; özgürlük nedir ? sonsuz mudur? ben özgür müyüm? her istediğimi yapabilir miyim diye krala peş peşe sorular sormuş. Kral bu heyecanlı genci dinlemiş; düşünmüş ve gence demiş ki:
Tek ayağının kaldırabilir misin?
Genç cevaplamış:
Elbette diyerek ayağının birini kaldırmış.
Kral devam etmiş:
Peki iki ayağını birden kaldırabilir misin?
Genç:
Nasıl olur kralım o zaman düşerim demiş.

Kral cevap vermiş:
Sadece ilk seçimlerimizi yaparken özgürüz, ondan sonrakiler yaptığımız bu ilk seçimimize bağlı olarak şekillenir demiş.

9 Aralık 2014 Salı

,
Meşhur Türk Hükümdarı Timurlenk’e:
- Seni erlikten başbuğluğa yükselten nedir?…diye sormuşlar.
 Timurlenk şu cevabı vermiş :
- Asla ümitsizliğe düşmedim… O kadar zorlukla karşılaştığım halde hiç birisinden yılmadım ve bir maksadıma erişmek için bir karınca bana örnek oldu:
Bir gün düşmanlarımdan kaçmış bir harabeye sığınmıştım. Her yerden ümidi kesmek üzere olduğum bir anda gözüm bir karıncaya ilişti. Karınca kendinden büyük bir buğday tanesini almış bir yıkıntının üzerinden aşırmak için uğraşıyor; fakat taşıdığı şey kendisinden büyük olduğu için sonuna kadar götüremiyor, düşürüyordu. Tane yuvarlanarak duvarın dibine düşüyor, karınca tekrar inip rızkını alıp götürmeye uğraşıyordu. Bu hal elliden fazla oldu; ama karınca da nihayet maksadına erişti. Karıncanın bu azmini gördükten sonra bende bir ümit peyda oldu. Kendi kendime:”
Ben bu karınca kadar da mı olamayacağım.” dedim ve maksadıma erinceye kadar hiç bir zorluktan yılmadım.
,

HAYATLA RÖPORTAJ yaptığımı gördüm rüyamda. 
"Benimle röportaj mı yapmak istiyorsun?" diye sordu Hayat. 
"Zamanın var mı?" diye sordum. 
Gülümsedi. 
"Benim zamanım Sonsuzluk" dedi Hayat. "Ne sorular var yüreğinde?" 
"İnsanlarla ilgili en çok neye şaşıyorsun?" diye sordum. 
Hayat yanıt verdi. 
"Çocukluktan sıkılıp büyümek için acele ediyorlar, sonra yine çocuk olmanın özlemini duyuyorlar. Para kazanmak için sağlıklarını kaybediyorlar, sonra sağlıklarını kazanmak için paralarını kaybediyorlar. Gelecekle ilgili endişelenmekten şimdiyi unutuyorlar. Sonra da ne şimdiyi ne geleceği yaşayabiliyorlar. Deneyim iyi bir öğretmendir diyorlar ama deneyimin faturasını ödemek istemiyorlar. Hayatlarını kazanmak için eğitim alıyorlar ama yaşam ustası olmayı bilmiyorlar. Bu nedenle de, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar, hiç yaşamamış gibi ölüyorlar." 
Hayat elimi tuttu. Bir süre sessiz kaldık. Derin bir nefes aldım. Ona, insanların neleri öğrenmelerini istediğini sordum. 
Hayat yanıtladı. 
"Hiç kimseyi seni sevmeye zorlayamayacağını, yapabileceğin tek şeyin seni sevmelerine izin vermelerini isterdim. Affetmenin affederek öğrenilebileceğini öğrenmelerini isterdim. Başkalarıyla kendilerini kıyaslamamayı öğrenmelerini isterdim. İki insanın aynı şeye bakıp farklışeyleri görebileceğini öğrenmelerini isterdim." 

"Zengin insanın en çok şeye sahip olan değil, en az şeye ihtiyaç duyan insan olduğunu öğrenmelerini isterdim. Bir sevecen yüreği derinden yaralamanın bir anda olduğunu; ama iyileştirmenin çok uzun sürdüğünü öğrenmelerini isterdim. Seni seven insanların duygularınmı nasıl ifade edebileceklerini bilmedikleri için seni sevmediklerini sanmak yerine onların sevgisini hissetmeyi öğrenmelerini isterdim." 
Hayat derin bir nefes verdi. Hayatın nefesi kelimelere dönüştü. 
"Söylediklerimi yüreğine kaydet" dedi. Söylediği cümleyi yüreğime kaydettim. 
"Başkalarını affetmek yeterli değil, kendini de affetmeyi öğren". 
Yüreğim kuş gibi hafiflemişti. 
"Son bir soru daha, Hayat" dedim. "Benden ne istiyorsun?" 
Bütün odayı beyaz bir ışık kapladı ve Hayat yanıtladı. 
"Senin kendin olmanı istiyorum, yoksa başkası olurdun. Sana bugün ihtiyacım olduğunu bil, yoksa bugün benimle olmazdın. Kendi eşsizliğini ve biricikliğini bil; çünkü ben kendimi tekrar etmeyecek kadar yaratıcı ve zenginim. Ve gerçekten TEK değerli olanım. Değerimi bil."

3 Aralık 2014 Çarşamba

,
İyi kalpli yalnız bir adam birgün bir koza bulur. Kozanın
içinde küçük bir tırtıl vardır. Adam çok sever bu tırtılı. Onunla
tüm yalnızlığını, tüm sevgisini paylaşır. Gel zaman git zaman
tırtıl büyür, güzel bir kelebek olur. Adam kelebeğine hayran,
bırakamaz onu bir türlü. Aslında kelebeğin aklında dağlar,
kırlar, çiçekler vardır da kıyamaz bir türlü adama ve sevgisine,
yalnız bırakamaz onu. Üç günlük ömrünü sevildiği ve sevdiği
yerde geçirmeye hazırdır.
Ama adam bilir ki "Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir."
Kelebeğine son kez bakar ve onu salıverir özgürlüğüne,
kırlarına, çiçeklerine doğru...
Kelebek mutlu olmasına mutludur ama hiçbir meltem, hiçbir
çiçek yaprağı adamın avucunun sıcaklığını andırmaz. Aklında
adam, o çiçek senin bu çiçek benim dolaşır saatlerce...
Adam bir kelebeğe sevdalı, bakıp durur boşluğa. Kelebekse
hâlâ konacak sıcak bir avuç aramakta! Böylece kelebek şunu
anlar;
"Bazen ait olduğumuz yer orasıdır; sıcak bir avuçtur biliriz.
Ama o yerin bize ait olma ihtimali bir hiçtir."
Böylece adam şunu anlar:
"Hiçbir sevdayı yalnızca sevgiyle yaşatamazsınız."
O günden sonra kelebek, adama duyduğu özlemi gömecek bir
dağ aramaya başlar. Ama gücü tükenene dek arayıp da
bulamayınca anlar ki
"Hiçbir dağ bir özlemi gömebileceğimiz kadar büyük değildir."
Adamsa artık sevdasını koyar avuçlarına kelebeğinin yerine.
Herkes birşeyler yaşar; iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış.
Yaşadıklarından bir çıkarım yaparak hayatına bir yol verir,
aynı zamanda düşüncelerine de...
BIRAK SEVGİ SENİ BULSUN!!!

1 Aralık 2014 Pazartesi

,
Aradığın şey o kitaplarda değil, aradığın şeyi okuyarak bulamazsın. Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın. Aradığın şeyi dünyada arayacaksın, aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın. Dünyadaki tüm kitaplar, tüm hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz. Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.
HAYAT GİDENLERİ ASLA AFFETMEZ 

,

Bilmelisin Ki

Can Yücel

Bilmelisin ki ... 
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez. 

Bilmelisin ki ... 
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, 
anlam yükü o kadar azalır. 

Bilmelisin ki ... 
Karşındakını kırmamak ve inançlarını savunmak arasındaki 
çizginin nereden geçtiğini bulmak zor. 

Bilmelisin ki ... 
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. 
Gerçek aşkların da! 

Bilmelisin ki ... 
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, 
ne tür deneyimler yaşadığınızla var. 

Bilmelisin ki ... 
Aile hep insanın yanında olmuyor. 
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi,sevgi ve güven 
öğrenebiliyorsunuz. 
Aile her zaman biyolojik degil 

Bilmelisin ki ... 
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra 
üzebilir. Onları affetmek gerekir. 

Bilmelisin ki ... 
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. 
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor. 

Bilmelisin ki ... 
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için 
dönmesini 
durdurmuyor. 

Bilmelisin ki ... 
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. 
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz 

Bilmelisin ki ... 
Iki kişi münakasa ediyorsa, bu birbirlerini 
sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri 
anlamına 
gelmez.(Dikkat) 

Bilmelisin ki ... 
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. 
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. 

Bilmelisin ki 
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.