İNSAN Ve KALEM

insan ve kaleme dair

27 Şubat 2014 Perşembe

,
Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı… Bulduğu hiç bir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş…
Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş. Herkese bunu sormaya karar vermiş…Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor tabi ki… Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona:
”Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir” demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş… Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Simdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel… Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybedersin”.
Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış:

” Evet, demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı? Adam şaşkın…
”Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakamadım ki“.
Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge… Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzelliklerden büyülenmiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü … Geri geldiğinde bilge, adama bahçenin nasıl olduğunu sorunca gördüğü güzelliklerden büyülendiğini anlatmış adam. Bilge gülümsemiş , “ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş:
“Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Sadece bir noktayı görürsen hayatın akıp gider sen farkına varmazsın… Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın; akıp giden zamanın anlam kazanır…”
“Hayatının anlamı senin bakış açında gizlidir”

23 Şubat 2014 Pazar

,

1. Sık sık seni seviyorum ve sana ihtiyacım var demeyi unutmayın.

2. Aşk şiiri yazın.

3. Yağmurda el ele yürüyün.

4. Radyodan onun için şarkı isteyin.

5. Ruj ya da traş kremi ile aynaya “seni seviyorum” yazın.


6. Çantasına, cüzdanına ya da yastığının altına küçük aşk notları saklayın.

7. Kahvaltıda kalp şekilli tostlar yapın.

8. Gazetenin kişisel bölümüne aşk notları yazın.

9. Şehir içinde fayton gezintisine çıkın.

10. Sürpriz haftasonu tatili hazırlayın.

11. Sevgilinizin ufak tefek gündelik ev işlerini yapın.

12. Ajandasındaki uzak tarihlere ikiniz için randevular yazın.

13. En sevdiği restorana rezervasyon yaptırın.

14. Gidilecek filmi seçmesine izin verin.

15. Ona ayak masajı yapın.

16. Kalp şeklinde bir kitap ayıracı yapın ve okuduğu kitabın arasına koyun.

17. Romantik müzik CD’si koyun ve dans edin.

18. Sadece ikiniz için sürpriz parti düzenleyin.

19. Sevgilinize pofuduk oyuncaklar alın.

20. Birbirinizin falını okuyun.

21. Birbirinizde en çok sevdiğiniz 10 özelliğin listesini yapın.

22. Bu listeyi göze görünecek bir yere koyun.

23. Onun adını vücudunuza dövme ile yazdırın.

24. İkiniz için bir fotoğraf albümü hazırlayın.

25. Birlikte kampa gidin ve sadece bir uyku tulumu alın.

26. Bir şişede, balonda ya da sandwichte aşk notu gönderin.

27. Sevdiğini bildiğiniz bir çizgi film karakterini taklit edin.

28. Birlikte duş alın.

29. Işıkları loşlaştırıp kanepede tv izleyin.

30. “Özür dilerim” deyip, öpüp barışan taraf olun.

31. Birbirinize masaj yapın.

32. Gün boyunca her saat başı öpüşün.

33. Bir sepet dolusu şirin hediyeler gönderin.

34. Banyo aynasındaki buhara “Senin için deliriyorum” yazın.

35. Kocaman bir kurdele ile yatağınızı paketleyin.

36. Onun benzin deposunu doldurun.

37. 18 yaşında gibi davranın hatta piercing yapın.

38. Sebepsiz yere bir buket çiçekle çıkın karşısına.

39. Birlikte scrabble oynayın, kullanabildiğiniz kadar aşk kelimesi kullanın.

40. Ona köpük banyosu hazırlayın, etrafına mumlar yakın.

41. Parkta piknik yapın.

42. El ele tutuşun.

43. Evde mum ışığında romantik bir yemeğe giden yolu gül yaprakları ile donatın.

44. Bir hayır kurumuna sevgiliniz adına bağış yapın.

45. Onun kıyafetlerini yerden kaldırın ve ona bu konuda hiç birşey söylemeyin.

46. Eski siyah beyaz filmlerden seyredip patlamış mısır yiyin.

47. İlk randevunuzu yeniden yaşayın.

48. Bir oyun ya da maç bileti alarak ona sürpriz yapın.

49. Beklenmedik bir anda onu kucaklayın.

50. Üzerinde hiç düşünmeden, ani bir hediye alın.

51. Sadece “Seni düşünüyorum” demek için mail gönderin.

52. Eve kocaman bir balon buketi getirin.

53. Kahvaltısını yatağa götürün.

54. Yılbaşı ağacı için ikinizin resmi olan bir süs hazırlayın.

55. Elim sende oynayın.

56. Arabasını yıkayın ve konsoluna aşk notu bırakın.

57. Birlikte bir çiçek dikin.

58. Telesekreterine sevimli bir mesaj bırakın.

59. Bir geceliğine otelde kalın.

60. Karın üzerine melek resimleri çizin.

61. Her “merhaba” ve “hoşçakal” ı kucaklayarak ya da öperek mühürleyin.

62. Şehir dışına doğru kısa bir araba gezintisine çıkın.

63. Geceyi yıldızları seyrederek geçirin ve birlikte dilek tutun.

64. Yer ya da mekan umursamadan ara sıra ona göz kırpın.

65. Birlikte komik hayvan isimleri düşünün.

66. Birbirinize şiir okuyun.

67. Doğumgünlerinizi birlikte kutlayın.

68. İkinizin güzel bir resmini cüzdanınıza koyun.

69. En sevdiği kitabı ya da CD’yi sebepsiz yere ona hediye edin.

70. İş yerine şeker, yiyecek, resim ve aşk notları ile dolu bir moral paketi gönderin.

71. Bir gece dışarı çıktığınızda insanlara balayında olduğunuzu söyleyin.

72. Kırda yürüyüşe çıkıp birbirinizin baş harflerini ağaca kazıyın.

73. Sizin için yaptığı ve sizin sıradan kabul ettiğiniz herşey için küçük teşekkür notları yazın.

74. Şömineyi yakın ve şeker pişirin.

75. En sevdiğiniz TV şovunu kaydedin ve geceyi konuşarak geçirin.

76. Bulaşıkları birlikte yıkayın, sonra birbirinizin ellerine krem sürün.

77. Ona bir aşk mektubu yazın, sonra da onu yap boz parçaları gibi kesin.

78. Gizli işaretler belirleyin ve kalabalık içindeyken bunları kullanın.

79. Takviminize sadece ikiniz için hafta ortasırandevusunu düzenli olarak işleyin.

80. Çamaşırları birlikte yıkayın.

81. Romantik Tiyatro: Haftasonu birbirinizin en sevdiği romantik sahneleri canlandırın. Cumartesi sizin, Pazar onun günü 
olsun.

82. Onu işyerinden arayın ve randevu isteyin.

83. Sanki birbirinizi bir aydır görmüyormuş gibi davranın.

84. Özel birşeyler yapmak için yazılı davetiye gönderin.

85. Birbirinize kitap okuyun.

86. Penceresinin önünde durun ve romantik bir şarkı söyleyin.

87. En sevdiği şekeri montunun cebine saklayın.

88. Sesinizi kaydettiğiniz bir kaseti arabasındaki teybe yerleştirip açık bırakın ki arabayı çalıştırdığı anda çalmaya 
başlasın.

89. Açık hava sinemasına gidin.

90. İkiniz de yatağa girdikten sonra açık kalan ışığı söndürün.

91. Fırtına çıktığında birbirinize sıkı sıkı sarılın.

92. Ölümsüz aşkınızı telgraf ile açıklayın.

93. Romantik bir yemek hazırlayın ve en iyi porselenlerinizde servis yapın.

94. Boynuna kocaman bir öpücük kondurarak onu şaşırtın.

95. Beklenmedik iltifatlar yapın.

96. Bir külah dondurmayı paylaşın.

97. Salonun ortasında piknik yapın.

98. İkinizin aptal bir fotoğrafını çekin ve çerçeveletin.

99. Okuduğu derginin içine aşk kartları saklayın!

11 Şubat 2014 Salı

,
Benim kulaklarım seninkilerden farklı değil. Bütün mesele dinlediğin şeye bağlı.
 
Bir gün bir Kızılderili ve beyaz arkadaşı New York şehrinin merkezinde yürüyordu. O sırada öğle tatili vaktiydi ve caddeler insanlarla doluydu. Sürücüler kornalarını çalıyor, taksi şoförleri müşteri bulmak için köşelerde bağrışıyor, sirenler çalıyordu... Kısacası, şehrin gürültüsü kulağı sağır edecek derecede fazlaydı. Birden, Kızılderili durdu ve “Bir cırcır böceğinin sesini duyuyorum” dedi.
Arkadaşı “Ne? Çıldırmış olmalısın. Bu gürültüde cırcır böceğini duymanın imkanı yok” diye karşı çıktı.
“Eminim” diye ısrar etti Kızılderili. “Bir cırcır böceği duydum.”
Kızılderili bir müddet dikkatle dinledi ve caddenin karşı tarafına geçip büyükçe bir çimento fabrikasına doğru yürüdü. Fabrikanın bahçesinde öbek öbek birkaç çalılık vardı. Çalılıklara baktı. Gerçekten de dalların altında küçük bir cırcır böceği vardı.
“İnanılmaz!”dedi arkadaşı. “Sende insanüstü kulaklar var galiba.
“Hayır” diye cevapladı Kızılderili. “Benim kulaklarım seninkilerden farklı değil. Bütün mesele dinlediğin şeye bağlı.”
“Bu mümkün değil!”dedi arkadaşı. “Ben bu gürültüde asla bir cırcır böceğini duyamam.”
“Mümkün” karşılığını verdi. “Neyin senin için gerçekten önem taşıdığına bağlı bu. Dur sana göstereyim.”
Elini cebine sokup birkaç madeni para çıkardı ve onları yuvarlanacak şekilde kaldırımda yere attı. Kulaklarında hala kalabalık caddelerin gürültüsü yankılanırken, 8-10 metre mesafe içindeki bütün kafaların dönüp kaldırımda çınlayan paranın kendilerine ait olup olmadığına baktığını gördüler...
,
Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki:
- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.
Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek:
- Söyledikleri doğru mu diye sorar.
Suçlanan genç der ki :
- Evet doğru.

Bu söz üzerine Hz. Ömer "anlat bakalım nasıl oldu" diye sorar. Genç anlatmaya başlar:
- Ben bulunduğum kasabada hâli vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık. Kader, bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki, dönen bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, adam öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı. Durum bundan ibaret" dedi. Hz Ömer:
- Söyleyecek bir şey yok. Bu suçun cezası idam. Üstelik suçunu da kabul ettin" dedi. Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:
- Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:
- Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz. Bana 3 gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu 3 gün içinde yerime birini bulurum, der.
Hz. Ömer der ki:
- Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?
Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:
- Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As' dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr'a dönerek:
- Ey Amr! Delikanlıyı duydun, der.
O büyük sahabe:
- Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır.
Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve "babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz" derler. Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki:
- Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim.
Hz Amr İbni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:
- Biz de sözümün arkasındayız.
Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek der ki:
- Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?
Genç vakurla başını kaldırır ve;
- 'AHDE VEFASIZLIK ETTİ' demeyesiniz diye geldim, der.
Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr İbni As'a der ki:
- Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun. Nasıl oldu onun yerine kefil oldun?
Amr İbni As, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:
- Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. 'İNSANLIK ÖLDÜ' dedirtmemek için kabul ettim, der.
Sıra gençlere gelir. Derler ki:
- Biz bu davadan vazgeçiyoruz.
Bu sözün üzerine Hz Ömer:
- Biraz evvel "babamızın kanı yerde kalmasın" diyordunuz. Ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der.
Gençlerin cevabı da dehşetlidir:
- MERHAMETLİ İNSAN KALMADI' demeyesiniz diye…

8 Şubat 2014 Cumartesi

,
Nereye koşuyoruz bilmiyorum, bu acele niye, nereye yetişmeye çalışıyoruz, hayatı bir ucundan yakalamak ve onun peşinden sürüklenmek, yaşanabilme - yaşayabilme ihtimaline takılı kalmak, kaçırdığımız bir şeyler olduğu fikriyle her şeyi yarım yaşamak, sonunu tahmin ettiğimiz bir filmi yarıda bırakmak, ilk sayfasından sonra her kitaptan sıkılmak, başlamadan bitirmek.
 Bizi böylesine değiştiren neydi? Bu kadar enerji ve akıl veren veren, her şeyi önceden bilmemizi sağlayan, bildiğimiz sonları yaşamamızı önleyen böylece bize zaman kazandıran, sabır ve emek kelimelerini zihinlerimizden silen şey neydi?
 Evrimden önce 5 duyumuz vardı belki hatırlarsınız. Annenizin mutfağına girdiğinizde hoş kokular gelirdi burnunuza , sıcaklığını hissederdiniz ocaktaki yemeğin, tencerenin kapağının tıkırdadığını duyardınız, tabaklar masaya yerleştirilirken tadına bakardınız kimse görmeden, sonunda yemek için oturulduğunda ne yediğinizi görürdünüz gizlisi saklısı yoktu. Saatler alırdı ocaktan masaya gelmesi, beklerdiniz buğulanan camlara şekiller çizerken. Hiç kimse anneniz gibi yapamazdı o yemeği, anlardınız diğerlerinden farkını, aynı tat, aynı koku olmazdı. Yemek bittiğinde tatlı bir ağırlık çökerdi üstünüze, doyduğunuzu hissederdiniz, hemen kalkılmazdı masadan doygunluğun verdiği keyifle muhabbete başlanırdı. Etrafınızı saran mutluluğu hisseder tadını çıkarırdınız. Size evinizi hatırlatan annenizin mutfağı olurdu, onun kokusu olurdu özlediğiniz.
 Yemek yeme kavramının yerini atıştırma aldı, biz de hayatlarımızı buna göre düzenledik, her anına yaydık yeni alışkanlığımızı. Hayalleri olan çocuklardık, ikna gücü yüksek, prezentabl gençler olduk, rüyalarımızı unuttuk. Giderek modernleştik=evrimleştik. Kullanmadığımız duyularımız köreldi, zaten ihtiyacımız kalmadığı için fark etmedik onların yok oluşunu. Alabildiğiniz tek koku kızarmış patates, sıcaklık yanmış yağın sıcaklığı , yediğimiz şeyin ne kadar boş olduğunu fark etmememizi sağlayan tuz aldığımız tat, kulaklarımızdaki sadece bir uğultu, ne yediğimizi göremiyoruz, bir parça ekmeğin arasına saklanıyor, bizde bakmamayı öğrendik, merak etmiyoruz onu. Yanında kola içip en azından birkaç saat midemizi şiş hissediyoruz, doyduğumuzu düşünüyoruz.
 Fast-food mantığıyla yeniden kurduk hayatlarımızı. Mutfağa ihtiyacı kalmadı modern insanın, zamanını mutfakta geçirmesine gerek yoktu. Zamanı çok daha güzel, daha yaşanası olanlara ayırabilirdi. Emeği, sabrı, düşünmeyi, hissetmeyi unuttuk, bizim için her şey hazır, sadece kasanın önüne gitmek yeterli, orada sunulanlardan istediğimizi seçip atıştırabiliriz, hala eski günleri özleyen birkaç kişi kalmıştır diyerek türk usulü hamburgeri icad ettik, ev yemeği kavramını yarattık özlemi yok etmek için, onu da bugüne uyarladık ondaki emeği de yok ettik.
 Aynı tatları aldık aynı olduk. Fast-food gençliği aynı annenin çocukları. Özlediklerimiz, istediklerimiz, yaşadıklarımız, aşklarımız aynı.
 Hayatlarımızda, yediklerimiz gibi; hızlı, basit, tatsız anılarla pekişmeyen duyularımız, duygularımızı güdükleştirmiş. Dondurulmuş köftenin verdiği hazdan fazlasını aramıyoruz yaşadıklarımızda.
 Fast-food felsefesi: zamanımız yok, yetişmemiz gereken bir hayat var.
 Aynı annenin çocukları birbirimizi anlıyoruz, bir şey beklemiyoruz ne kendimizden ne de karşımızdakinden, kabullendik gecelik aşkları, sevgileri. Barlarda satılıyor artık, yine kasanın önüne gidip alıyorsunuz istediğinizi. Kokuları, tatları aynı, ne seçtiğiniz fark etmiyor. Doymayacağınızı biliyorsunuz ve yanında bolca bira içiyorsunuz, emek harcamıyorsunuz onun için, zaman değerli, zaman yaşanacak olana . Ne kadar çabuk tüketebilirseniz diğerlerine o kadar çok vakit kalıyor. Ne kadar tüketirseniz o kadar yaşadığınızı, doyduğunuzu sanıyorsunuz.
 Hayallerimizi dondurucuya kaldırdık, unuttuk isteklerimizi.hoşça vakit geçiriyoruz. Aynı tatlar sardı etrafımızı ayıramaz olduk birbirinden. Gecelerden ibaret anılarımız unutulmuş yüzlere, adlara ait. Bilmiyoruz, yaşamadık ki unutulmuşluğun acısını,unutmuş olmanın hüznünü aşk sandık, sevgi sandık, doyduk sandık, yaşamayı vakit geçirmek sandık.


,